19 Mayıs 2012 Cumartesi

Yalnızlığın Başlığı Olmaz



kulağıma bir sürü nota doluyor
hangisinin gücü yeter; yokluğu varlık yapmaya,
kırmızıyı mavi?
ruhun bedenden kaymasını 
insan simasının yaratmış olduğu korku ile eşdeğer bile bulmayan serçede,
yok oluşum nasıl bir etki bırakabilir ki?

bilmiyorum diyorsanız eğer,
lütfen bırakın, kayıp gitsin!
kayan
her neyse...




Üzerine gelen oklara-yakınından dahi olsalar- avuçların ne kadar dur deyip kalkan olabilir. Hele de ölümlüyse avuçların. Sen bi-haberken bastıran karanlık, her gece küçük parçaları odandan hiçe taşırken, çok sonraları bunun farkına varamamışlığın beraberinde getireceği ıstırap...

Nasıl olur da farkına varamazsın diyemeyecek hiç bir ağız, yıkım sırası sana gelince. Öyle ya odandaki eşyaların, duvarların bitince eksilmeler bedeninde yaşayacak. Küçük küçük yok olacaksın. Üzülmeyeceksin buna. Üzülmeyeceksin çünkü, karanlıkta görmeyeceksin hiç birini. Neden gündüzlerden kaçtığını anlayacak, haklı sebeplerinden ötürü, hoşnut bile olmanı sağlayacak belki bu durum.

Farkına varmış olduğunda ise anlayacağın tek şey; "hiçmiş meğer, sadece hiç..."

Dizlerine başımı yasladığım yokluğun, usul usul saçlarımı okşayışını hissettikten sonra, karamsarlığım olarak nitelendirdiğim sakallarımın da bir gün olmayacak oluşunun bilincinde nadasa bırakıyorum. Zarip parmak izlerine sahip oluşunu bilerek.

- Kuş tüyü yastığa bandığım kafam belki de güvencede, belki de düşünmemem gerek bunları. Ya da düşünmeliyim, düşüncelerimi yaslayacak dizlerin gelene kadar. Biliyorsun onlar şuan yok.Biliyorsun bütün aşklar bohem olmamalıdır.. Kafamın önüne geçiyor düşüncelerim, dizlerin-

...

Görmesi gerekenleri hep sonradan -elimde değildi, olmadı hiç- gören körlerdenim. Yoksa gökkuşağında gri var mı? İşte bunu bile bilemeyecek kadar körüm(Şimdi daha iyi anlamışsındır beni sevgili okuyucu). Ardından, neyin dayatması bu yazılanlar diye çıkışıyorum kendime. Çünkü beni bir tek ben dinler, biliyorum;

- Körler her zaman yalnızdır.

Civardaki kolonilerde görüyorum ki(işte bunu görüyorum,emin olun) insanlar halinden mutlu. Onlar mutluluğu bir parça ekmeğe, tuza sığdırabiliyor. Gündüzler hepimize gündüz, geceler hepimize değil mi sanki? Sıradan, kireci çatlamış bir duvara bakarken, onlar için as olan duvarsa bana ne diye duvarın arkası düşer, sorularında boğuyorum kendimi, çocukluğumu...

Gördüklerim için hayat yaşanılası, güzel. Görmediklerimi saymıyor, görmek bile istemiyorum. Kocaman bir çürüme olacağının farkındayım. İşte bu sebeple hayat dediğimiz-görmediklerimde eminim aynı hitapta bulunuyor- soyut kavramla artık münakaşaya girmeyeceğim. Sırf bana güzel yanını göstermiyor diye ettiğim tüm küfürleri de geri alıyorum.

Yaşasın hayat!

Ben ölürüm.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder