25 Mayıs 2012 Cuma

Linç ve Linç Ürünleri Enstitüsü


Bir sukut-u ezan ânı inerken kutsal kitaplar
ölmüştü bile
o çelimsiz o büyüttüğüm son peygamber.
Bense bu cesedi zamansızca, günah gibi kutsanmış
o etimde sakladım.


Alnının ortasına sessizlikten sıkılmış bir kurşun gibi ilerlerken dudaklarım
tüm olay mahalleri ve orada yaşanan her şey
şizofren bir ruhun kendiyle olan diyaloglarındaydı.
Zaman hiç gelmeyecek olan vapurun
kötü bir ruh gibi ozan tabakasını delen
kötü bir kadın gibi cazı delen
o cansız,
o simsiyah dumanındaydı.

Griye bulanmış o senfonik o yaşlı ağıtta
Melek ne lezzetli ne kutsal ne de ummandı.


Özgürlük deyip köpek gibi ağlarken o eylem gecesi
kurtuluş; medeniyetten kaçan kaçık büyücülerin,
zihnimize yerleşip oluşturduğu
yepyeni bir ırktaydı.



Sen rakı masasında tüm organlarını metil alkole bağışlayıp
sevap işlemiş olmanın saadetiyle ufka bakarken
asıl sevap ameliyat masasında yatan toprağa son neşteri vuran doktorun
zihninde, kendini ufka doğru asmış, sallanmaktaydı.
Bir sedye üzerinde odasına çıkarılan:
biraz deniz
biraz serzeniş
çiftleşmek için bir köprüye ihtiyaç duyan sargılı, iki kıtaydı.


İyi niyeti bu halde getirense dostlarım;
ruhu hararet yapınca yolda mahsur kalan ayva göbekli bir acıydı.
O'nu fikrimize bağlayıp en yakın mutluluğa doğru çektik.
Hatırlarsınız; o ân, o peygamberin cesedi hâlâ bagajımızdaydı.
Allah'ın ilk emri gibi inerken "öl" kelimesi,
mutluluk; sırtını en sosyalist ayete dayayıp ağlayan çocuğu
susturmak için uzatılan mavi bir balondaydı.

Mevsim Ağustos
ve şimdi bir yılan edasıyla kendimi uçurumlara sürtüp
sessizce mertebe değiştirirken,
anamın beni güneşten önce doğuramaması
kaderde meydana gelen teknik olduğu kadar küçük bir aksaklıktı.
Oysa alnıma kazılı kaderim, ilgili bakanlıkça koruma altına alınacak ve
yüzyıl sonra beni ziyarete gelecek olan peygamber sevgililerimin,
beni anlayabilmeleri için yazılmış
harikulade bir yazıttı.


Bu son kadehi geçmiş yüzyılın üzerine devirmeden önce bile
evden kaçamadığı için üzülen çocuklarla beraber,
henüz beni düşürmeyi başaramamış anamın rahminde
ceset akıtan göbek bağıma sarılıp bir yetişkin gibi dört nala ağladım.
Ardından sırtımı inancıma dönüp,
bu boşlukta ceset ceset melek izmaritleri topladım.

Belki de, tüm olay mahalleri ve orada yaşanan her şey
beynimin ortasında sevişen dinozorlar kadar büyük, onlar kadar korkunç
bir şakaydı.
Ama keskin bir yazı vardı
çok keskin bir yazı alnımın ortasına kazılı:

Zavallı peygamberler!
İndirin tüm ellerinizi.
Çünkü tanrının indirecek tek bir kitabı bile kalmadı.




Son vapur terk ederken bu boşluğu
kaybettiğimiz o kitaplar o melekler..
Bana temas eden buydu.
Mekansız bir berduş gibi yüreklerimizde dolaşan Eros,
aştan sonra,
ayrılığı buldu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder