19 Mayıs 2012 Cumartesi

Atlıkarınca'nın Düşten Nalı


Gökyüzünde bir terminal kalabalığı... Kuşlar vardı gitmesin diye sımsıkı mor bulutlara sarılan; kuşlar.

Biz gidiyorduk ve yine kimse gelmiyordu bizi uğurlamaya. Ah elimizde şenzlonglar, gurbet efkarında çatlamış tanimize bir vahiy gibi inen kremler; nasılda beklemiştik gelecek diye güneşi. Hatta buz gibi dudaklarımızla bir öpücük bile fırlatmayı düşünüyorduk eskeriye. O an utanacaktı. O an utancından kıpkırmızı kesilip bizi daha çok yakacaktı. Biz; oh cehennemimize kavuştuk diye çılgınca sevişecek, kremaya bulanacaktık. Son bulacaktı mevsimsiz düşler, tüm kuş intiharları. Ama biz sadece gidiyorduk.

Herşey "bir dakikanızı alacağım canım" şeklinde cereyan ediyordu. Kimse kalmaya gelmiyordu. Ve güneşin ve ayın ve tüm yıldzların misafirliği "bir arkadaşa bakıp çıkacağım" havasındaydı. Oysa bu gece misafirmiz olacaklar diye nasılda seviniyorduk. Tüm yemekleri tek başına yiyebilirsin artık. Parasını peşin verip, peşin peşin acı çekip ve ben peşin peşin rakıyı alıp 13 numaralı odaya çıkıyorum. Kimseye söylemeyin. Hiçbir padişahın fermanında "duyduk duymadık demeyin" diye geçmesin adım. Düşmesin peşime polis. Ve n'olur söylemesinler bunu hiçbir yüzyıla, senden sonraki hiçbir Ameli'ye.

Sabaha kadar çılgınlar gibi içeceğiz birbirimizi. Sabaha kadar diyorum neden anlamıyorsunuz ah sabaha kadar; bu ne korkunç bir muammele.


Şimdi tenezzürden kalkmış ve hiç bir ilgili bakanlığın yol belgesi vermediği otobüs koleksiyonlarım var. Onlara yıllar arasında nasıl illegal seyehat yapılacağını öğrettim. Her gece korkunç intiharlara sürüyorum onları. Bazen annemin benden hamileyken neler çektiğini görmeye sürüyorum kalabalık hayali yolcularımı. Bazen de her yani ötenazi odalarıyla çevrilmiş bir hastanenin kendi inşa günlerine ait gördüğü uzun pantolonlu kısa film düşlerine... Anlayacağın çok mukaddesiz bu gece. Özlemden maden çıkaracak kadar hemde.

Evet bir özlem koleksiyonum da var. Herkesi özlüyorum bu ara; ilk kız arkadaşımı, onun tutamadığım o ellerini, Şubat'ı, uçurtmaları, okulumu, yeni ayakkabı aldığım günleri, kalemi, o şehri falan filan ve vesaire. Ama en çokta seni. En çok seni biriktiriyorum ben tek gözeli tenimde. Yakında senden bir Kız Kulesi yapmayı düşünüyorum. Onu açıkarttırmada sattıktan sonra kazanacağım parayla daha çok rakı içip daha çok düş alıp, bu sefer senden bir Eyfel Kulesi yapmak istiyorum. Şimdi uzaksın. Şimdi yatağımda Afrodik gibi bir Bahar... Seviştikten sonra yine içeceğim, sonra yine... Senden mülteciliğimi kabul edecek yeni bir gezegen yapana kadar.


"Kanun nezdinde yeri yok bu özlemin, öğretmenim"

Çok mu maddeciyiz?

Oysa hiçbir fıkranın gücü yetmiyordu bir madde olabilmeye. Bir madde olabilecek kadar kalmıyorlardı hiç kimse. Apar topar bir acelelik hissinin etine sığınarak gidiyorlardı. Evet, biz de gidiyorduk. O halde biz özlem temalı bir sempozyumda okunan kanuna ait hangi maddenin kaçıncı fıkrasıydık?

Yolcularım sabırsız bu gece Ameli ve korkaklar. Çatlamış bir çift dudağın suyla buluşması gibiydi öpmelerin. Bir bilsen şimdi nasılda beynimde mayışıyor o hatıralar

Ah Ameli'm...
Ah güzelim:


Aşklar...
Aşklar... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder