28 Mayıs 2012 Pazartesi

h a f i f r o m a n


       Yıkılmışsın. Üzerine devrildiğin duvar meğer ne çok şeymiş çiçekler için. Bitkiler bitti. Su kurudu. Vazo kalmış bir tek odanın ortasında. Üzerine devrildiğin duvarda birkaç poster duruyor ilk gün ki gibi S.O.A.D, ilk gün ki gibi Metallica. Zaman geçti. Sevdiğin herkes, sen onları çok sevdikten sonra parayı icat etti. Serj'in, o annesinden ekmek isteyen bir Anadolu çocuğu gibi çıkan içli sesi eşliğinde dağıldı S.O.A.D. Metallica çok zengin oldu. Kalabalık kurudu. Bir tek sol anahtarı duruyor şimdi geçmişi gösteren ellerinde. Gece yarısı anarşist avına çıkan ülkelerin giriş kapısını açmaya yarayan.


          Yükseklerde ölmeyi hepimiz istiyoruz. Ama senin sırf bu yüzden gidip bir sarmaşıkta işe başlamanı benim gibi her piç anlamayabilir. Çünkü ben senin linç edilmiş hayalinim, mosmor bir incirin terasında. Çünkü ben senin her yerini öptüm. Her yerine bir işaret bıraktım bir sabah Afrika'da uyanırım korkusuyla. Yanımı boşver. Yanlarımı boşver. Nasıl olsa o böbreği bir gün alacaklar. Birkaç karton sigara ve sayısız prezervatif karşılığında. Buz dolu bir küvette uyanacağım bir sabah, daha önce hiçbir filmde bu sahneyi görmemiş gibi. Kameranın odak noktasına bakıp çok acı çekiyormuş gibi yapacağım dikişlerimi okşayarak. Sonrası şu; biraz daha yavaş seveceğim seni, biraz daha öksüreceğim biraz daha yorulacağım. Seni sevmekten yorulacağım hepsi bu.


        Yarın ne olacağını elbette hepimiz biliyoruz. Yine gazeteciler tutuklanacak. Öğrenciler coplanacak. Maaşlar değişmeyecek. Bizim asıl sorunumuz dünü unutmak. Dünü unutturup, her günü yeni bir günmüş gibi yaşatmaya çalışıyorlar bize. Yeni bir gün yeni şeyler için para harcamak anlamına geliyorsa eğer kapitalizmde, düşünmeliyiz. Arkana dön bak! Nasıl harcadık o kadar insanı. Nasıl ufalandı ardımızda bıraktığımız zaman. Halbuki ne güzel seviyordun beni, Ortadoğu'dan Washington'a kadar işerken ben. Halbuki ne güzeldi Tel Aviv'in en işlek caddesinde çırılçıplak uyanmak seninle bir sabah iki Filistinli gibi. Burada vereceğimiz tepki Woody Allen'a göre yetişkin olup olmadığımızı gösterecek bize. Bunları geçelim.. Bunları geçelim.. Gerçeğe gelelim: Seni böyle sevmek, gençlikle yaşlılık arasında sıkışmış, geçimini hayvanımla sağlayan bir köyse ve ben kesilmiş vajina ve meme uçlarıyla dolu bir küvette uyanıyorsam eğer bir sabah, bil ki kötüyüm bil ki çok çirkinim; bil ki çok ağlamışımdır insanlar mutlu olduğunda. Oysa ne güzel şeydi kucaklamak seni alkolün geniş kollarıyla. Uzanmak Güneydoğu'da panzerin üzerine boylu boyunca. Dudaklarım sökülüyor iskeletinden. Beni Mississipi'ye gönderiyorlar seni Nil'e. Balık tutacağız unutmak için. Birbirimizi unutmak için balık tutacağız.


           Sonuçta sen hiç bir zaman bir peri masalı yaşamadın. Mutsuzluğun ne olduğunu en iyi bilen kadın sensin belkide bu yüzden. Sinekten ya da uçan diğer böceklerden ne farkı vardı ki perilerin, bir bar çiçeğine konmamaları dışında? Mutsuzluğunu mutluca yaşıyorsun sen. Dünyanın en komik şeyi; karşında durup, CD çaların play tuşuna bıcağımla dokunarak çalan ilk Nick Cave parçası eşliğinde kendimi doğraya doğraya parçalara ayırmamdır senin için. Gidip bir ülkeye başbakan olsam günlerce ağlayacaksın belki de. Sen bir çiçeğe işlenmiş insan silüetisin bu yüzden. Kötüsün. Çirkinsin. Korkunç bir makyajsın yeryüzüne çizilmiş. Her gece bir şaraba üzüm doğrarken uçurumlarımdan aşağı itilmiş. Ne güzel öperdin beni, ben tirenlerin altında kalırken. Ne güzel okşardın zebraları, biz suyu korku ile geçerken.


           Çirkinim benim, şapşalım; bu yaranın altında gömü yok. Daha önce bir başka sevişme uğruna terk ettiğim kadınların kemikleri, saç telleri ve iç çamaşırları var. Bu da aklımın çeyizi olsun, sen onu mutsuzluğuna kaçırırken.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder