26 Mart 2013 Salı

Kırık Bir


biriken sesleriyle gecenin
yıkandı elleri sütün telaşında.

bitmeyen bir oyundu anmak geçmişi
seviştik,
bir sayı tutmuştuk dudakların aklında.

hoyrat bir gençlikti,
geçti
yalnızca o durdu  gülün hatrında.

sakladı inceliğin sırrını kuyular
baktı
yeniydi gömlek yusuf’un sırtında.


geri döndü

dur, dedi

dinlen, dedi
eriklerine tuz serp,
yeşil duvarlarıyla olmayan bahçelerin.


görünmüştü kara
çıplaktı
üstelik bir hatırlama boyunda.

zebraların eskittiği çiçekler,
zebralardan emekli timsahlar,
su…

gördüm: kırık bir düştü bu.

21 Mart 2013 Perşembe

Toz


küçük bir su akardı senden
kuşlar sende uyurdu toplaşıp akşamları.
ellerin terk edilmiş bir ev sağanak altında.
sırtın, aslında en önemlisi de o.
uğruna kendini vuruyor şehrin en kötü adamları.


2009

14 Mart 2013 Perşembe

İsmi Anılmayan Çiçek


tehlikeli insanları olur bazı rüyaların
devrilen ormanın gürültüsünde ağaçları
perilerle doluysa mutsuzluğun saatleri
saatleridir gibi bunlar - bulur
etin altında taş gezdiren gövdende seni.


ıslak bir kentti benden istediğin
bavulların boşluğuyla incecik titreyen
telaffuzu zor sarmaşıkların ittiği
o kent
ismi anılmayan bir çiçeğe doğru eğilen


sen de göreceksin bir gün
yol boynumda kırılacak herkes uyurken
ıslanmış kuşların söyledikleri
ve giderek kararan bir uzay sarısı
herkesten önce girecekler kente biliyorum.
uzun bir meydandır  çünkü devrilmişi karşılayan
soluksuz bir şiirdir sevda, kırsalın kente okuduğu.
böylesi bir çiçek anadan doğma kırmızı,
ola ki ismi bile anılmayan


girdik içeri ben ve ayaklarım ve onbirinci ay Kasım
herkes içeride, peşimizde kimsecikler yok
kentin kapıları bir ayıbı saklayacak kadar büyük
gözlerinin suratımda bıraktığı derin uçurumlar kader
o ismi anılmayan çiçeği
o her yere ulaşan gölgesiyle
hatırlamanın kimseye faydası yok.


İzafi Dergisi 9. sayıda yayınlandı