6 Kasım 2013 Çarşamba

Belki

Üç aylık kirası peşin ödenmiş
büyük bir papatya gibi açıyorsun ellerini.
Kokun göğe ulaşmış
kalbim vermediği için
aklım almıyor seni.

Gözlerin, ilk okulu terk nedeni.

2011

Gülizar

her şeyin bir azıyım Gülizar
önümüm dört tarafı dağ taş.
tanıdığımız en büyük star
çeşmenin üst tarafında yıkık
darmadağın evinde
sobasını tutuşturmaya çalışan
göz kapakları kendinden ağır dengbej.

içimizde ince bir ses
hiç deniz görmemiş birinin
van gölü'nü deniz sanması kadar acıklı
ve durmadan sallanan bir çoğrafyada
analarının memesi ağzında
uykuya dalması gibi beşiksiz bebelerin
her şeyin bir azı

katırın sırtında patlayan değneğin
insana bıraktığı o acıyım ben Gülizar.

2011

23 Ekim 2013 Çarşamba

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'yle ilgili olmayan yazı

bazen tuhaf gelir çok şey. savaşlar ve barışlar. upuzun bir yolda kısacık adımlarla yürüyen insanlar. ismini anmamak üzerine söz verdiğiniz bir çiçeğiniz vardır belki sizin de. yıkanmış çamaşırlarınızın cebinde üzerine ağladığınız bir mektup hiç olmadı mı? hiç mi içinden sokak geçen bir evde oturmadınız; hani bir yanında manav bir yanında fırın, bir köşesinde dünyadan düşülen dükkanların olduğu. 
mutsuzluk iç çamaşırı izi gibi belli... mutsuzluk bir iç çamaşırı izi gibi suratınızda. mutsuz olduğunuz anlaşılıyor 3 milden. mutsuz olduğunuz dört beş sevgili öteden belli oluyor. sen İstanbul'da mutsuzsan, Eskişehir'de bunu herkes senden önce öğreniyor. istihbarat sahibi. göğe değiyor kalbinle beynin arasına ördükleri duvar. mutsuzluk bu, arkası sağlam. arkasında meclis var, hatıra var, sevişmişlik var.
köşenize çekiliyorsunuz. havlu attınız. Terlisiniz. Deodorantınız bitmiş. dudaklarınız bitmiş. hayal kırıklığına uğramış kurbağalar gibi kendi alkollü sularımıza çekiliyoruz.
tanrım bize bir ayna verme. tanrım sakın bize bir ayna verme! bizim fotoğrafımızı çek;
mutlulukta yamayız.
bak.
sırıtıyoruz.



04.2013

12 Nisan 2013 Cuma

Ur Falı


özlemeye nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum
bir düellodan çıkıp geldim aklım karışık.
giysilerim parçalanmış, üzerimde meyvelerin kanı.
türkiye haritasında yara izidir doğudaki yollar unutmadım.
bıyıklarım mesela
ayran tenli bir kadına sırnaşacak kadar utangaç
ve öylesine işe yaramaz ki ellerim.

ölü kuşları vardır bu dünyanın
sabahları beni uyandıran.
ve karnından vurulmuş adamların çığlıklarıdır
geceleri dükkanları ve fahişeleri kapatan.
solgun bir işaret levhasıdır
dövüldüğüm yerleri babama gösteren hep.
babam ki,
sabaha kadar babalar gibi ağlar
yerinden çıkmayan bir şarap mantarı şimdi ciğerimi sıkıştıran.


sen ki,
gerdanına şiir düşüren bir kadınsın
bilirsin,
bu kimin kuyusudur ki yüzümde kuruyan.

yağmur ki telaşıdır bulutun, taşar
çirkin bir koku duyar insanlar
bazı oyunları sırf hatırlanmak uğruna
kaybetmek için oynarsın
içimde alnından vurulmuş kadınlar yatar.


bazen upuzun bir karanlıkta durup “sanki” diyorum
sanki annem bir rüyadan gelip beni bu kentin kapısına bırakmış
oysa güzel anacım burada herkesler gitmiş.
kediler gölgemi tırmalar herkesle bitince ağaçlar
ah babamın o ağlama sesi,
tartışmasız bir hüzünle sökülmüş ciğerinden kapılar.


PTT sarısı yüzümüz, günlerimiz
biz yalnız aynalarda

yirmi altı yaşındayım, inan unutmadım;
bir iç kanamasıdır doğu türkiye haritasında.

...................

kültür mafyası dergisi 6. sayısında yayınlanmış.

5 Nisan 2013 Cuma

Nick


çok güzelsiniz böyle ben hep özür dilerim
henüz tramvayda başlıyorsunuz kırılmaya ta nerelere

- nerelere?

pilini bir paket sigaraya karşılık bozdurmuş
oyuncak bir adamım halbuki bıyıklı

- sizsiz genelde ben hep böyle.


konuşmamak için pilsiz
ağlamamak için hissiz
durağan
iletken.

-lütfen

ayakkabılarınızı çıkarmayın
oyuncak bir adamın kalbine girerken.

lütfen…
lütfen ellerinizi de çıkarmayın  oyuncak bir adamı severken.
aslında  kocaman bir yarık izi dudaklarınızın sloganı
durduk yere göğsümün üzerinden göğe doğru büyüyen;
“kaderdi” diyerek
“kısmetti” serperek
her şeyi,
her şeyi bırakarak bir mevsimin aptal çekiciliğine
kırın!
papatya seferinden boş dönen böceklerle beni birlikte!

oyuncak bir adamım
oysa böyle olmaması gerektiğini ben de bilirim / ama


bir sürü kötü arkadaşım var
yirmi altı yaşındayım -  jöle kullanmıyorum
kafalarımız her daim güzel saklı bir bahçe gibi -  evet sizi anlıyorum
bulutlar kendi aralarında kavga eder, beni koynunuza alırsınız korkar
şimşekler rock bir parça gibi geçer gider pencere korkularınızdan

ben sizde büyürüm böylece tek başıma çarşıya inmek için bir gün
ruhumuz bostancı’dan acıbadem’e kadar gangster.
köprüden sonra  yalnızız ve pilsiz
ve kucakta kedisiz
ben…ben bir terbiyesizlik edip sizden gitmeye kalksam
ve siz de diyorsanız eğer istanbul’da yaşanmıyor artık  akbilsiz
etiketi üzerinde bir akşam üstünüzü giyer de giderim!

- ama
- nasıl çıplaktır siz şimdi … nasıl çıplak...


memeleriniz hep güzel böyle
ben çok özür dilerim.

26 Mart 2013 Salı

Kırık Bir


biriken sesleriyle gecenin
yıkandı elleri sütün telaşında.

bitmeyen bir oyundu anmak geçmişi
seviştik,
bir sayı tutmuştuk dudakların aklında.

hoyrat bir gençlikti,
geçti
yalnızca o durdu  gülün hatrında.

sakladı inceliğin sırrını kuyular
baktı
yeniydi gömlek yusuf’un sırtında.


geri döndü

dur, dedi

dinlen, dedi
eriklerine tuz serp,
yeşil duvarlarıyla olmayan bahçelerin.


görünmüştü kara
çıplaktı
üstelik bir hatırlama boyunda.

zebraların eskittiği çiçekler,
zebralardan emekli timsahlar,
su…

gördüm: kırık bir düştü bu.

21 Mart 2013 Perşembe

Toz


küçük bir su akardı senden
kuşlar sende uyurdu toplaşıp akşamları.
ellerin terk edilmiş bir ev sağanak altında.
sırtın, aslında en önemlisi de o.
uğruna kendini vuruyor şehrin en kötü adamları.


2009

14 Mart 2013 Perşembe

İsmi Anılmayan Çiçek


tehlikeli insanları olur bazı rüyaların
devrilen ormanın gürültüsünde ağaçları
perilerle doluysa mutsuzluğun saatleri
saatleridir gibi bunlar - bulur
etin altında taş gezdiren gövdende seni.


ıslak bir kentti benden istediğin
bavulların boşluğuyla incecik titreyen
telaffuzu zor sarmaşıkların ittiği
o kent
ismi anılmayan bir çiçeğe doğru eğilen


sen de göreceksin bir gün
yol boynumda kırılacak herkes uyurken
ıslanmış kuşların söyledikleri
ve giderek kararan bir uzay sarısı
herkesten önce girecekler kente biliyorum.
uzun bir meydandır  çünkü devrilmişi karşılayan
soluksuz bir şiirdir sevda, kırsalın kente okuduğu.
böylesi bir çiçek anadan doğma kırmızı,
ola ki ismi bile anılmayan


girdik içeri ben ve ayaklarım ve onbirinci ay Kasım
herkes içeride, peşimizde kimsecikler yok
kentin kapıları bir ayıbı saklayacak kadar büyük
gözlerinin suratımda bıraktığı derin uçurumlar kader
o ismi anılmayan çiçeği
o her yere ulaşan gölgesiyle
hatırlamanın kimseye faydası yok.


İzafi Dergisi 9. sayıda yayınlandı


11 Şubat 2013 Pazartesi

Solo

Adam yorgun gecenin sabahında kadına baktı. Adamın kendine baktığını gören kadın, aynaya. Adamın gördüğü kadın, kadınınki ise hiçlik. Odanın duvarları onlara baktı. Soğuk kış gecelerinde parmak uçları üşümesin diye, haziranda dış cephesini zifte boyadıkları evlerine siyah girmişti. Artık her şey aynı çatı altında bir bütün.Acı olarak. Oysa açılan hiç bir pencere ona değildi.


Aynaya her bakışında bir hayalini astı kadın. Büyükten küçüğe.. Kadına ait hayallerin bedensizliğini gördü adam. Kadının en küçük hayali kendisiydi. İpi ilk çekilen ise kuşkusuz adam!


Odanın duvarları hiçliği seyre daldı..

2007

Metrobüsün Orada


seni gördüm,
dudakların büyümüş görmeyeli.

beni gördün,
yüzümde hiçbir desen kalmamış anlatmaya.
tıraş olmuşum.

ve tanrı yıkmasın diye başımıza,
başımızı soktuğumuz son evleri
nasıl da uzaklaşmıştık oradan,
selamsız, iki metrobüs şoförü gibi.


2010

6 Şubat 2013 Çarşamba

B12


B12 - Necmettin Topçu

kasapların ve cellatların dünyasında
kan da önemlidir deri de.

iktidar,
uzanamadığımız köşeye plase.
uzaktan gelen muhafazakar davul sesleri
ülkenin yüzde ellisini dolaşan kandan bir nehir gibi

döküldü denize

adını ananın  boğazını keser olduysa demokrasi
hasretle bekleyen  kucağın
kollarını dövüyorsa demokrasi
insan hakları, Kürtçe, fakirlik, Cem Evi
ve Cumartesi Anneleri ve bacasız bırakılmış Halk Evleri
Pir Sultan ve Seyid Rıza ve diğerleri

hatırlıyorum bademi,
hatırlıyorum uzun bir yokuşun dibinde kendimi.
karşına aldığında hatrı ve öfkeyi hatırlıyorum.
hatırla cumhuriyeti
hatırla ilanından beri öldürülenleri.

susan babaların susmayan çocuklarını hatırla
herkese eşit yazılmayan yasaları ezenlere sarıl
büyük işler başaran büyük ellerini hatırla.
alnında kırmızı kurdele genç kadınlarımızı hatırla
sakallarımızı hatırla, hücrelerdeki özgür düşünceleri
faili meçhulleri,‘hayata dönüşleri’
bize yapılanları hatırla, bizi öldürenleri
unutma hiç birini!

unutma fişlenir insanlar
unutma cop, biber gazı, polis ve tanklar
ve savcılar. ‘insanım demeyi’ asan savcılar.
Kürtçe tv ve Kürtçe seçmeli dersin verildiği bir ülkede
Kürtçe savunmaya ‘bilinmeyen dil’ diyen savcılar.
hiç birini, hiç birini unutma!
unutma insanlar ölüm orucunda
onurlu bir yaşam kısa olacaksa da iyidir
leş bir hayat sürüp uzun uzadıya yaşamaktansa
unutma.

bunların her birini hatırla ve unutma
diren yolunda durup yavaşlamanın vakti değil
birileri  daha vurulacak binlerce çiçeği koklarken
bir kişi daha karakoldan ölü çıkacak bir sabah erken
medya görmeyecek unutma
gazete yazmayacak unutma
sen anlatacaksın insanlara
sen, kör gecelerin dengbeji.
unutma tarih namussuzu da yazar

ve ben
hatırlıyorum uzun bir yokuşun dibinde kendimi
cumhuriyeti
öldürülenleri.


---divriği kültür dergisi 4. sayısında yer almıştır.