25 Mart 2020 Çarşamba

OLANLARI HATIRLAMIYORUM DEMEMEN İÇİN SEVİŞTİĞİMİZ ODAYA GİZLİ NOTER YERLEŞTİRDİM NOTER HUZURUNDA SEVİŞİYORUZ NE DE RESMİ


A.M.Ü'ye kaygı duruşu

l
saksılara küçük olan parmağım sıkışır her pazar
her pazar çarşıya ineriz bir güzel kelebek
sünnet oluruz.
suça bulaşır dudaklarım üsküdar'da
kar yağarsa burada tatildir mektep
teşekkür ederim bu kadarı kafi sana seyirtirken
öpüştüğüm her kadına bulaşacağından korkarım
içlik giyer de buluşmalara giderim bu sebep.

bir ahtapot uzanır balkonlardan meyvelerimden
korkarım ki şemsiyelerden
çarpışan arabalardan da korkarım.
o prense öptürür kendini niyetini bozar fi
ben cadının elindeki elmayla orucumu açarım.
cadının haraca bağladığı elma üreticileri benden hep korkar ki.

sana sığınırım o zaman
eteğinle burnumu silerim
altımı alma bu tabure çok güzel.
ellerine ne oldu senin biliyor musun?
ben bilmiyorum açıkcası.
kimsenin de bu konuda iş güç sahibi olduğunu sanmam ağrı karnıma.
olmayan fikre saygı duyarız devlet geleneği.
ben katılmadığım görüşe saygı duymam zehra!
katıldığım görüş için kalkamam amuda çünkü.
çünkü hep eşofmanı sökük gittim beden derslerine ben zehra.

gömleğime bir pazar iliştirseniz
ben ona dokuz olurum
dokuza pazartesi.
amcam gelmesin sünnetime zehra kirvemi doğrarım
bu konuda kararım çok kesin bir prostat teşhisi öğrencilere.

-aa amca sen mi geldin?
inan neneme çok kızıyorum seni böyle geç doğurduğu için.

saksılara serçe parmağım sıkışır her pazar
yemek pişirelim zehra konutların odaları bomboş
her pazar göğsünden kalkan trenler çarpışır gül buruşur
ocağın altı niye açık ki sevgilim
şimdi şubat tutuşur.

ll
zehra elmaları
kuştan oltalarla toplardı.

2011

Yarasına Karanfil Üfleyen


Bugün Pazartesi mi? 
kapının, pencerenin durumu
Salıyı gösteriyor.
Edip Cansever.

bahçelerden geliyorum.
bir tek alkollüyken görülen renklerden
ondan tırnakların içi siyahlık.
az önce mutfaktan gelen,
kırılan bardak gürültüsü.
ilk ses
ve ılık
uzun zamandır kıyılarıma vuran.
hoşgeldin! kalabalık..
kalabalık şehirlerden geliyorum
sarılamıyorum kusura bakma
ellerim biraz bulaşık.
kim nerde görmüş beni
narın taneleriyle rakı içerken.
boy sıralarına göre söz verirken onlara.
hurafedir!
hurafedir elleri çocuklara anlatılır.
ya da bir karanfili okşar en güzel yerinden geceleri.
o karanfil ki, en heyecanlı yerimde biter.
kimden geliyorum.
neden serilmez yere döşekler?
somya!
somyaya uzanmış
güzel öpüşen genç bir kadını çekiştirir hayaletler.
karanfil tutmuş avuçlarından koklarım.
kim
ne zaman öpmüş
antik bir korku dudaklarım.



2011

13 Mart 2020 Cuma

Lexi An

olmayacak yerlerinden kırılmışsın saçlarının.
şehirdeki tüm süpermarketlerde yalnızsın.
çirkin bir fahişeyle takılıyormuş bir zamanlar sevdiğin adam.
çok izgünsün.
jönü ne demişti halbuki hatırlasana,
bir zamanlar izlerken çok güldüğün filmin kamera arkasını kaydında;

-memelerin ve penislerin gözü kördür, aşkın değil aslında-

tutku kördür, ten kördür.
tüm baykuşlar ölmüştür.
her gece eski sevgilinle ilgili
kapının arasından atılan pembe bir ispiyon mektubu;
-çok hırpalanmış, spor bir mustang’le ’görülmüştür’.

gecenin en seksi oğlanı açılmamış soğuk bir biradır artık senin için.
için
için
için!
ki piçliği baki kalsın ’havasız’ diye
kabuğunu terk eden inciye.
bir zamanlar taptığın adamın gözleriydi inci, L harfinden terk.
birileri dudaklarından molotof yapıp atmalı seni
çocukları uyuttuktan sonra sevişilen evlere.
canını yakacak şeylere bulaşmalısın
git bir savaşın ortasında anne ol bir kere.
beş parasız bir babamın karşında ’okuldan aidat istiyorlar’ diyen çocuk ol.
ya da meyve-sebze işine gir bu mutsuzluk halinde.
bir kere dürüst ol
canını yakacak oyuncaklar bul o hiç sevmediğin kendine.


iki sevgilinin dudak dudağa girip bir daha hiç çıkmadıkları yerisin ’romanın’
ha bu bir kitap olmuş senin için ha da italya da bir şehir
ne fark eder, ikisinde de yalnızsın.
hep kaburgalarının olmayacak yerlerinden kırılmışsın.
o kadar çok dövmüşsün ki kendini
kocaman, mor bir menekşe gibi duruyorsun kadehlerin arasında.
’yazık yavrum bu kadar içme’ gibi gençlerden hoşlanan
yanardönerli bir cümle oturuyor yan masanda.
herkes sana bakıyor
henüz dövmen bile kurumamış kolunda.
herkes sana bakıyor çünkü terk edilmişsin, sarhoşsun.
gözlerinde sabahın beşi olmuş perdeleri kapalı
yeryüzünde sanki bir tek sen içiyorsun.

senin adın lexi
alevlerin sardığı bir dünyanın tutuşan tek yeri,
ağız kavgasında dilin kırılan kemiği
hayat gibi kirli, ölüm gibi saydam...

çirkin bir fahişeyle takılıyormuş bir zamanlar sevdiğin adam.




2012

14 Kasım 2019 Perşembe

Kal Çiçeği

Kal Çiçeği

halbuki havalar güzel, gitmene gerek yok.
halbuki patlamış mısırlar iki süt dişi arasında gecenin.
düdük sesleri bekçilerin hırpalanmış göğsümüzde; kal çiçeği.

sızlar gözleri beşiğime kapanmış annemin devlet deyince.
uyma, benzeme sen devlete.
bana bak, beni izle çarşıya, pazara giden bir yolda.
halbuki kulak kesmelisin bana meyvelerden çünkü,
ben hep sana göç veriyordum;
önce gözlerim.
ellerim sonra.
ah tabii yüreğim.. yüreğim..

halbuki nasırlı değildir iyi bakarsan yüreğim; kal çiçeği
yemin edelim ekmeğe yürek basıp
sevdiklerimizin üzerine yemin edelim;
uzak şehirlere giden bir otobüste unutalım gerçeği.
ya da az önce çarpıştığımız kişinin üzerine bırakalım pardonla.
göz göze geldiğimiz insanların gözlerine bırakalım;
"bu sizin gerçeğinizdir, bizim değil" diye.
beğenmezen bir de şunu den.. e.. r.. i...


halbuki havalar çok güzel, gitmene hiç gerek yok.


2012

23 Kasım 2018 Cuma

Bill Ur


Merhaba. Fazla sigaran var mı? Ağzındaki de olabilir eskisi gibi. Aslında ben hemen konuya girmek istiyorum.


Bir tartışmanın orta yerinde doğuyorum. Yani üstüm başım hep kan. Biri annemden af diliyor.
“Sok onu yerine, konuşarak da halledebiliriz” diyor. Ben ömrümde ilk defa bu lafı duyduktan sonra ağladım. Babam olmalıydı bunu söyleyen. Değilse eğer etraftaki ağaç kokularıdır benim babam. Anneme bunu hiç sormadım.

Bunu sana neden mi anlattım? Çünkü beni gördüğünle değil, görmediğin çocukluğumdan başlayarak sevmelisin. Hem benim çocukluğuma devletin ya da keçilerin açtığı bir yoldan inemezsin. Ancak benim dilimden, şoförü  öldürülmüş bir taksiyle inebilirsin oraya. Çocukluğum hep hazırolda. Azıcık rahatlayacak olsam altıma kaçırıyorum beni üzen ne varsa.

Bana biraz şiir verir misin? Komaya yalnızken giremiyorum.

Çok şehirler dolaştım ben, sen bilmiyorsun. Sana gelene kadar çok kadınla seviştim. Sigara söndürdük tırnak uçlarımızda. Birbirimizi meleklerimizden öptük. Cüce bir zürafa besledik birbirimizde. Hepsini çok sevdim. Her birini bir başkası uğruna terk edebilecek kadar çok sevdim. Giderken sigara içtiğim sevgilime küçük bir mektup bıraktım; “Yemekleri ısıtma istersen. Kıyamete ne kadar var bilemiyorum. Saatim bozuk. Kendi cenazeme gidiyorum. Belki geç gelirim.”
Çok ağladım bunu yazarken. Sen aklıma geldikçe ben hep böyle ağlarım. Öpüştüğüm sevgilime dudaklarını kırmızı bir şeyle dikmesini vasiyet ettim. Oraya kırmızı bir şeyler dikmesini söyledim. Cüce bir zürafa beslediğimin ise, evinin tüm musluklarını açıp kaçtım. Biraz mürekkep damlattım zürafaya. Ona büyüyüp açığımı kapatması gerektiğini söyledim. Duyuyorum. Sen de duy bunu; aşk bir saltanattır. Hangi lider yıkabilir onu..

Bana biraz ilaç verir misin? Komaya damsız giremiyorum.

Sende ellerim kalmıştı. Ben onları geri almaya geldim. İşte bahanem bu. Seni sevdiğim külliyen doğru. Ama ben ellerimi de severim. Sonra. Bana ağır çekimde yaklaşırken bir ekip arabası, dudakların ön camı yarıya kadar indiriyor. “Yüreğinizi görebilir miyiz” diyor. Belki bir gün yazarsın diye, yanımda gezdirdiğim bir mektup açacağıyla hemen orada kesiyorum kendimi. Orada bir kadın ismi yazıyor. Annem bir dağ bekliyormuş, ama ben olmuşum diyorum. Bozuntuya vermeyeyim diyorum. Kimse bizi görmesin diyorum. Hemen suracıkta alnımıza aldığımız bir öpücük darbesiyle ölelim diyorum.

Sonra. İsterseniz siz bana Ur deyin. Bana sadece sevgililerim Ur diyebilir. Siz de söyleyin diyorum. Alt dudağım üst dudağını gecenin penceresine sıkıştırıyor. Ben hâlâ bir şeyler söylüyorum.

Kullanmadığın çamaşırlarından bir kaçını bana yollar mısın? Komaya çıplak giremiyorum.

Bazen senin adınla sesleniyorum kadınlara. Kafamı arabanın camından çıkarıp laf atar gibi adını bağırıyorum gece yol kenarında müşteri bekleyen kadınlara. Beni sever misiniz diyorum. Bahşişi bol bırakan herkesi severiz diyorlar. Ama ben seni bu yüzden sevmedim. Ne param vardı ne de başım göğe değiyordu. Bir şirketin iflası sırasında ilk kurtarılacak şey gibi sevdim seni. Bir şirketin iflası sırasında ilk kurtarılacak şey işçilerdir canım benim. Ateşe itilecek olan patronlar. Hayır hayır, kasalara dokunmayın. Boştur. İşçiler borçlandırılmıştır. İlk boşaltacağımız şey hafızamızdır orada.

Evini izledim uzun bir zaman. Bazı geceler balkona çıkıyordun. Üzerinde cüzzam bir leopar. Yine böyle bir gece polisin numarasını çevirdin. “Alt komşum yüksek sesle ağlıyor, üst komşum kocasını dövüyor, dayanamıyorum bu ağlama sesine” dedin onlara. Üç beş devlet görevlisi seviştikleri mesai arkadaşlarını bırakıp yarım saat içinde verdiğin adrese ulaştılar.. Şaşırdılar. Tek katlı bir evde oturuyordun. Sen komşuları hiç sevmedin. Unutmuşsun: Yüksek sesle sevişmek isterdin. Yanlış bilgi vermekten seni karakola götürüp azarlayabilirlerdi o gece. Eğer o ağlama seslerini onlar da duymasaydı. Asılsız bir ihbar diyemediler buna bu sebepten. Sonra. Sen kimse sarılsan ben bir damla suda boğuluyorum.

Beni biraz daha kırar mısın? Komaya tek parça giremiyorum.

Ben seni yorgun bir suratta sevdim. Yorgun ve ağır bir süratle. Ben pek hızlı biri sayılmam, bilirsin. Yavaşça, çekirdeğine kadar inmeliyim her şeyin. Küçük olan şeylerin büyümesine izin vermemelisin. Dert yaratıyorlar ileride. Örneğin dudakların dünyadan taşacak. Gözlerinin en yakın arkadaşı bir yıldız. Şehirdeki her şeyi yerinden oynatabilecek kadar elektrik yüklü. Sonra. Canım iyi sıkılmadığı için yerinden oynuyor. Kalbimin bir basamağı hep eksik. Tamamen işçilik hatası. Seni hatırlarken dengede durabilmek için eski fotoğraflarımızı koyuyorum kısa olan basamağın altına. Üzerine de biraz rakı, biraz peynir, biraz da şiir koyuyorum. Ben senin affına  sığınmış bir mülteciyim.

Kabul et lütfen; komaya vizesiz giremiyorum





2011



bu yazı dizisi 3 bölümden oluşuyordu. ama diğer 2 bölümüne ulaşamadım. kaydetmemişim. bu yazı da bende yoktu.  bir internet sayfasından buldum.

31 Mart 2017 Cuma

BERF ya da SEN GÜZELSİN DÜNYA KÖTÜ



Korkarım dünya güzel bazı adamlar kötü
Herkesin kedisi kendine

Ocağında yemekler pişirmeyi seviyorsundur, belki
Şemsiyeler yüzüne çarpmadan anımsayamadığın  güzü
Kimsenin  kol saatine sığmayan akşamlarda
Bomboş odaları gezerken nazar
kazaklarım çekilir, tırnaklarım uzar
anmak,
balkonlarda çiçek, dallarında bir çığ  üzümü

kim beni sorsa yokumdur
ne benim ayaklarımdır çiçeklerini ezen
Ne de o kedilerin ayakları inan
Kırılan bütün dallar, kırılan bütün
Bütün ev eşyaları
Belki bir haziranım bahçende
Belki bir baş dönmesinden gücünü alan o amansız dürtü

Sular yürüdükçe tahta pencerelerin eşiğine akşamları
Bu şehrin bir adı olmalı diyorum
Cebinde çiçeklerle kapıları çalan bazı yorgun babaları
Seni şekerler kandırır bazı geceler, beni ise seni anmanın aroması

Bir çift dudağı  ziyarete gitmek, söyle hangi hacıyı öldürür?

Toplayıp getirdiğim bütün kilit sesleri
Omuzlar, yaralar ve diğerleri
Belki de her şeyden önemlisi;
anlamı düşmenin.
Yürürüm
tabanlarım ölü balıklarıyla sanki bir hüzün denizi
Korkarım dünya güzel beni sana getirmeyen bazı arabalar kötü

Hep sevmekle ilgili söyleyeyim diyorum
dilimi ağzımın kilidinde çevirip
Açılıyor gönlümdeki yara
Çünkü açlık, çocuk parklarından görünüyor,
banyolardan da.

Bu mahcubiyet söyle hangimizi daha çabuk öldürür?

Benim güvercin gölgem, serçe küçüğüm
Sen güzelsin dünya kötü
30.05.2016

VERA ANNESİ



Düşe gül indi
Ten kokuya mağaradır artık


bir gül tarihi değil midir gövdeme işlediğin
yusuf’un gömleğini diken ellerin ve odaların yüksekliğiyle
kurban olduğum ayak parmakların
dokunup tıka basa fakirlikten arda kalana
uzak, çok uzak bir sarmaşığın ismiyle oynayan çocuklar
biraz gürültü
biraz karanfilin olmayışını düşürmüştür kapına


bir güle dair ne varsa hatırlayıp
elimi unutuyorum paslı bir merdiven korkuluğunda
göl kenarları ve bitmeyi henüz öğrenememiş su yeşili büyür,
büyür gözlerinde
bütün renkleriyle yolunu şaşırmış bir sardunya


iyi olmak ihtimallerden sadece biriyse  kalp için
ve yollar gitmek kadar,
bir yere varmanın da anlamıysa
savaşın ve açlığın darmadağın ettiği bu ülkede
seni seviyorum;
bilmenin müthiş gerçekliği ve gönlüme batan  iğnenin ağrısıyla.


2016

24 Şubat 2016 Çarşamba

Ağu ya da Cate Blanchett



şimdi
kırık bir mavidir
bir incirle bağdaş

yollar, sağ tuşla durmadan yenilenen
o ismi anılmayan çiçek
anılmayan kırmızı
kasımdı hani
ansızın hatırlamıştınız bir sabah.
biriken bir kadının sesi
azıcık bir çocuğun elleriyle

bir kusura vardım ki ah!

elledim göğü değiştiren şeyleri, bu
baktıkça büyüyen pencereler
bunca aşırı yüz, tenha
terk edilmiş bir ülkeye milli marş
yalnızlığa bayrak
ve işte meyve kuşları
kendi ovasında kuru
kendi ovasında ılımlı
unut
sen ki denizi sarsan
söyleyince de büyüyor pencereler

beni her evde sabah
beni her evde bir başıma bırakan yüz
oysa karanlık… oysa koştum

kusursuz çirkinliğimle
bir özre vardım ki ah!


2013

30 Aralık 2015 Çarşamba

Semm ya da Kate Winslet

yaz bitti sevgilim;
toplanıp gitti karpuz sergileri

dövülmüş bir mendile yasladım yüzümü
doğu dedim
beni ilk kim öptü.

yaz
annemi dolanan nehir geri dönmüyor artık.
portakalın tesellisi
ayı oynatıcıları ve çocuk gözlerimle
tülsüz pencerelerden uzun uzun bakıp sırtına
hayat dedim
beni ilk hangisi terk etti.


senden kopan cam parçasıydı avucumda sevdiğim
“gözlerime inan”
yaz:
yuvarlanır durur şuramda bir bıçak.
kapımı çalan unutkanlık
oysa incir ağacı
oysa begonvile bağlı at.



ayrılığa fısıldadığın sır yüzümmüş
bildim.
nar çiçekleriyle yıkanırken ayakların
üflerken boynuna incinmiş leylakları
sevgilim dedim
damladaki sabır
boynuma bağladığın bu taş
üzerime giydirdiğin  yas gömleği,
sevgilim dedim

yaz.
bitti


2013

14 Aralık 2014 Pazar

Vietnam Radyosu'nda Çalan Türkçe Şarkı

Mesain bitmiş işten çıkmışsın diyorlar
Akbilin de doluymuş üstelik
Arizona çöllerinde yılan gibi kıvrılan bir metrobüs koltuğuna yapıştırmışlar benim de resmimi bebeğim
Halbuki ayaktayım
Halbuki sen hala bir sonraki otobüs gelene kadar çok güzelsin

Düsüyor omuzlarim

Sag olsun bacaklari, guzel bir kadin kaldirip geri veriyor onlari bana
Ah bir bilsen nasil kizdim
Yaş dolu gözlerle izledi evreni, metrobuste bos koltuk arayan sahin gözlerim
Gerildim. acibadem'den kuzey kore'ye kadar
Malesef atamiyorum uzerimden bu 6 sifiri bebegim

Sana uzun uzun yazmak istiyorum her seyi

Ama uzgunum, birazdan metroya binmem gerek
Bilirsin, vietnam metrosunda telefon cekmez
Cicekleri boynundan vurur bu ulkedeki insanlar bilirsin
Ev sahiplerinin cogu kira kontrati yapmaz bunu da bilirsin
Bence bir gun benim yerime kpss'ye girmelisin.
Dedigim gibi; kahrolasi metroya binmem gerek birazdan
Dilimi anlamayan birkac suriyeli bulur anlatirim onlara seni nasil sevdigimi
Belki beni doverler metro kan olur
Ayirmaya calisan olursa bagiririm, terslerim onlari "sizi bilgilendirmez"
Bir meyveyi anlatir gibi
Bir sehri tanitir gibi anlatirim seni onlara
Bilirsin, iett dilini butun suriyeliler bilmez.

Sonra E5 başlar

Bostanci koprusu'nde belki biraz omuz atarim benden gucsuzlere
Kalbimi sana yaslar, otobusun demirlerine tutunurum
Bilirsin, Moskova'da demirler kizil olur.
Sonra inmeye yakin New York'daki annemi arar bir sey lazim mi diye sorarim
İki ekmek ister kesin. Cemal'in bildigini kuldan saklayamayiz; cunku iki kisiyiz.
Bim'e girer tanesi 60 kurustan iki ekmek alir cikarim.

Sabah tekrardan is yoluna dökülene kadar seni bebegim

Dunyanin butun günaydınlarıyla beklerim

23.08.2014

Metrobüs Valerin

Sevgilim, 
şimdi ben bir metrobüsün içinde seni düşünmekteyim
Mecidiyeköy durağını az önce geçtik.
Yanımda kız kardeşim var adı Sinem
Çiçekli bir nehre itmek istiyorum seni.

Biliyorsun bıçağın geçmişinde kan vardır
Denize fırlatılmıştır bunların ataları
Bazı bıçaklar ise vejeteryandır
Dağlarda yaşarlar ve çok tanrılıdırlar
Bunların geçmişinde sade ekmek vardır.

Sevgilim
Zincirlikuyu durağını geçeli çok oldu
Çiçekli bir nehre itmek istiyorum seni.

23.08.2014

Dövüştükçe

I
merhaba ben geldim
eski bir şair, bitmeyen kavganın kırılmış kemiği
bir yalanın sırtında bir sürü bürokrat gördüm

II
inat dedim
inat ettim.
kiev'de kopan bacağımı kobane'de yerine diktim
"ikindi sazlıklarında adı federico olmak mı" garip
yoksa hala biraz insan kaldı mı diye dünyanın dibine bakmak mı?
yağmuru ve istasyonları beklerken
ama daha çok yağmurlu istasyonları beklerken
biraz kemal varol şiirleri okumayalım mı?

III
kendi yarattığı şeyin kölesi olan
paranın cebinde gezdirdiği insanlar
merhaba.

IV
yamaç çiçeği
keçiler bu dünyanın kırılan boynudur
bunu sana kimse söylemedi mi?

20.10.2014

6 Kasım 2013 Çarşamba

Belki

Üç aylık kirası peşin ödenmiş
büyük bir papatya gibi açıyorsun ellerini.
Kokun göğe ulaşmış
kalbim vermediği için
aklım almıyor seni.

Gözlerin, ilk okulu terk nedeni.

2011

Gülizar

her şeyin bir azıyım Gülizar
önümüm dört tarafı dağ taş.
tanıdığımız en büyük star
çeşmenin üst tarafında yıkık
darmadağın evinde
sobasını tutuşturmaya çalışan
göz kapakları kendinden ağır dengbej.

içimizde ince bir ses
hiç deniz görmemiş birinin
van gölü'nü deniz sanması kadar acıklı
ve durmadan sallanan bir çoğrafyada
analarının memesi ağzında
uykuya dalması gibi beşiksiz bebelerin
her şeyin bir azı

katırın sırtında patlayan değneğin
insana bıraktığı o acıyım ben Gülizar.

2011

23 Ekim 2013 Çarşamba

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'yle ilgili olmayan yazı

bazen tuhaf gelir çok şey. savaşlar ve barışlar. upuzun bir yolda kısacık adımlarla yürüyen insanlar. ismini anmamak üzerine söz verdiğiniz bir çiçeğiniz vardır belki sizin de. yıkanmış çamaşırlarınızın cebinde üzerine ağladığınız bir mektup hiç olmadı mı? hiç mi içinden sokak geçen bir evde oturmadınız; hani bir yanında manav bir yanında fırın, bir köşesinde dünyadan düşülen dükkanların olduğu. 
mutsuzluk iç çamaşırı izi gibi belli... mutsuzluk bir iç çamaşırı izi gibi suratınızda. mutsuz olduğunuz anlaşılıyor 3 milden. mutsuz olduğunuz dört beş sevgili öteden belli oluyor. sen İstanbul'da mutsuzsan, Eskişehir'de bunu herkes senden önce öğreniyor. istihbarat sahibi. göğe değiyor kalbinle beynin arasına ördükleri duvar. mutsuzluk bu, arkası sağlam. arkasında meclis var, hatıra var, sevişmişlik var.
köşenize çekiliyorsunuz. havlu attınız. Terlisiniz. Deodorantınız bitmiş. dudaklarınız bitmiş. hayal kırıklığına uğramış kurbağalar gibi kendi alkollü sularımıza çekiliyoruz.
tanrım bize bir ayna verme. tanrım sakın bize bir ayna verme! bizim fotoğrafımızı çek;
mutlulukta yamayız.
bak.
sırıtıyoruz.



04.2013