23 Kasım 2018 Cuma

Bill Ur


Merhaba. Fazla sigaran var mı? Ağzındaki de olabilir eskisi gibi. Aslında ben hemen konuya girmek istiyorum.


Bir tartışmanın orta yerinde doğuyorum. Yani üstüm başım hep kan. Biri annemden af diliyor.
“Sok onu yerine, konuşarak da halledebiliriz” diyor. Ben ömrümde ilk defa bu lafı duyduktan sonra ağladım. Babam olmalıydı bunu söyleyen. Değilse eğer etraftaki ağaç kokularıdır benim babam. Anneme bunu hiç sormadım.

Bunu sana neden mi anlattım? Çünkü beni gördüğünle değil, görmediğin çocukluğumdan başlayarak sevmelisin. Hem benim çocukluğuma devletin ya da keçilerin açtığı bir yoldan inemezsin. Ancak benim dilimden, şoförü  öldürülmüş bir taksiyle inebilirsin oraya. Çocukluğum hep hazırolda. Azıcık rahatlayacak olsam altıma kaçırıyorum beni üzen ne varsa.

Bana biraz şiir verir misin? Komaya yalnızken giremiyorum.

Çok şehirler dolaştım ben, sen bilmiyorsun. Sana gelene kadar çok kadınla seviştim. Sigara söndürdük tırnak uçlarımızda. Birbirimizi meleklerimizden öptük. Cüce bir zürafa besledik birbirimizde. Hepsini çok sevdim. Her birini bir başkası uğruna terk edebilecek kadar çok sevdim. Giderken sigara içtiğim sevgilime küçük bir mektup bıraktım; “Yemekleri ısıtma istersen. Kıyamete ne kadar var bilemiyorum. Saatim bozuk. Kendi cenazeme gidiyorum. Belki geç gelirim.”
Çok ağladım bunu yazarken. Sen aklıma geldikçe ben hep böyle ağlarım. Öpüştüğüm sevgilime dudaklarını kırmızı bir şeyle dikmesini vasiyet ettim. Oraya kırmızı bir şeyler dikmesini söyledim. Cüce bir zürafa beslediğimin ise, evinin tüm musluklarını açıp kaçtım. Biraz mürekkep damlattım zürafaya. Ona büyüyüp açığımı kapatması gerektiğini söyledim. Duyuyorum. Sen de duy bunu; aşk bir saltanattır. Hangi lider yıkabilir onu..

Bana biraz ilaç verir misin? Komaya damsız giremiyorum.

Sende ellerim kalmıştı. Ben onları geri almaya geldim. İşte bahanem bu. Seni sevdiğim külliyen doğru. Ama ben ellerimi de severim. Sonra. Bana ağır çekimde yaklaşırken bir ekip arabası, dudakların ön camı yarıya kadar indiriyor. “Yüreğinizi görebilir miyiz” diyor. Belki bir gün yazarsın diye, yanımda gezdirdiğim bir mektup açacağıyla hemen orada kesiyorum kendimi. Orada bir kadın ismi yazıyor. Annem bir dağ bekliyormuş, ama ben olmuşum diyorum. Bozuntuya vermeyeyim diyorum. Kimse bizi görmesin diyorum. Hemen suracıkta alnımıza aldığımız bir öpücük darbesiyle ölelim diyorum.

Sonra. İsterseniz siz bana Ur deyin. Bana sadece sevgililerim Ur diyebilir. Siz de söyleyin diyorum. Alt dudağım üst dudağını gecenin penceresine sıkıştırıyor. Ben hâlâ bir şeyler söylüyorum.

Kullanmadığın çamaşırlarından bir kaçını bana yollar mısın? Komaya çıplak giremiyorum.

Bazen senin adınla sesleniyorum kadınlara. Kafamı arabanın camından çıkarıp laf atar gibi adını bağırıyorum gece yol kenarında müşteri bekleyen kadınlara. Beni sever misiniz diyorum. Bahşişi bol bırakan herkesi severiz diyorlar. Ama ben seni bu yüzden sevmedim. Ne param vardı ne de başım göğe değiyordu. Bir şirketin iflası sırasında ilk kurtarılacak şey gibi sevdim seni. Bir şirketin iflası sırasında ilk kurtarılacak şey işçilerdir canım benim. Ateşe itilecek olan patronlar. Hayır hayır, kasalara dokunmayın. Boştur. İşçiler borçlandırılmıştır. İlk boşaltacağımız şey hafızamızdır orada.

Evini izledim uzun bir zaman. Bazı geceler balkona çıkıyordun. Üzerinde cüzzam bir leopar. Yine böyle bir gece polisin numarasını çevirdin. “Alt komşum yüksek sesle ağlıyor, üst komşum kocasını dövüyor, dayanamıyorum bu ağlama sesine” dedin onlara. Üç beş devlet görevlisi seviştikleri mesai arkadaşlarını bırakıp yarım saat içinde verdiğin adrese ulaştılar.. Şaşırdılar. Tek katlı bir evde oturuyordun. Sen komşuları hiç sevmedin. Unutmuşsun: Yüksek sesle sevişmek isterdin. Yanlış bilgi vermekten seni karakola götürüp azarlayabilirlerdi o gece. Eğer o ağlama seslerini onlar da duymasaydı. Asılsız bir ihbar diyemediler buna bu sebepten. Sonra. Sen kimse sarılsan ben bir damla suda boğuluyorum.

Beni biraz daha kırar mısın? Komaya tek parça giremiyorum.

Ben seni yorgun bir suratta sevdim. Yorgun ve ağır bir süratle. Ben pek hızlı biri sayılmam, bilirsin. Yavaşça, çekirdeğine kadar inmeliyim her şeyin. Küçük olan şeylerin büyümesine izin vermemelisin. Dert yaratıyorlar ileride. Örneğin dudakların dünyadan taşacak. Gözlerinin en yakın arkadaşı bir yıldız. Şehirdeki her şeyi yerinden oynatabilecek kadar elektrik yüklü. Sonra. Canım iyi sıkılmadığı için yerinden oynuyor. Kalbimin bir basamağı hep eksik. Tamamen işçilik hatası. Seni hatırlarken dengede durabilmek için eski fotoğraflarımızı koyuyorum kısa olan basamağın altına. Üzerine de biraz rakı, biraz peynir, biraz da şiir koyuyorum. Ben senin affına  sığınmış bir mülteciyim.

Kabul et lütfen; komaya vizesiz giremiyorum





2011



bu yazı dizisi 3 bölümden oluşuyordu. ama diğer 2 bölümüne ulaşamadım. kaydetmemişim. bu yazı da bende yoktu.  bir internet sayfasından buldum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder