Yıkılmışsın.
Üzerine devrildiğin duvar meğer ne çok şeymiş çiçekler için.
Bitkiler bitti. Su kurudu. Vazo kalmış bir tek odanın ortasında.
Üzerine devrildiğin duvarda birkaç poster duruyor ilk gün ki gibi
S.O.A.D, ilk gün ki gibi Metallica. Zaman geçti. Sevdiğin herkes,
sen onları çok sevdikten sonra parayı icat etti. Serj'in, o
annesinden ekmek isteyen bir Anadolu çocuğu gibi çıkan içli sesi
eşliğinde dağıldı S.O.A.D. Metallica çok zengin oldu. Kalabalık
kurudu. Bir tek sol anahtarı duruyor şimdi geçmişi gösteren
ellerinde. Gece yarısı anarşist avına çıkan ülkelerin giriş
kapısını açmaya yarayan.
Yükseklerde
ölmeyi hepimiz istiyoruz. Ama senin sırf bu yüzden gidip bir
sarmaşıkta işe başlamanı benim gibi her piç anlamayabilir.
Çünkü ben senin linç edilmiş hayalinim, mosmor bir incirin
terasında. Çünkü ben senin her yerini öptüm. Her yerine bir
işaret bıraktım bir sabah Afrika'da uyanırım korkusuyla. Yanımı
boşver. Yanlarımı boşver. Nasıl olsa o böbreği bir gün
alacaklar. Birkaç karton sigara ve sayısız prezervatif
karşılığında. Buz dolu bir küvette uyanacağım bir sabah, daha
önce hiçbir filmde bu sahneyi görmemiş gibi. Kameranın odak
noktasına bakıp çok acı çekiyormuş gibi yapacağım dikişlerimi
okşayarak. Sonrası şu; biraz daha yavaş seveceğim seni, biraz
daha öksüreceğim biraz daha yorulacağım. Seni sevmekten
yorulacağım hepsi bu.
Yarın ne
olacağını elbette hepimiz biliyoruz. Yine gazeteciler
tutuklanacak. Öğrenciler coplanacak. Maaşlar değişmeyecek. Bizim
asıl sorunumuz dünü unutmak. Dünü unutturup, her günü yeni bir
günmüş gibi yaşatmaya çalışıyorlar bize. Yeni bir gün yeni
şeyler için para harcamak anlamına geliyorsa eğer kapitalizmde,
düşünmeliyiz. Arkana dön bak! Nasıl harcadık o kadar insanı.
Nasıl ufalandı ardımızda bıraktığımız zaman. Halbuki ne
güzel seviyordun beni, Ortadoğu'dan Washington'a kadar işerken
ben. Halbuki ne güzeldi Tel Aviv'in en işlek caddesinde çırılçıplak
uyanmak seninle bir sabah iki Filistinli gibi. Burada vereceğimiz
tepki Woody Allen'a göre yetişkin olup olmadığımızı gösterecek
bize. Bunları geçelim.. Bunları geçelim.. Gerçeğe gelelim: Seni
böyle sevmek, gençlikle yaşlılık arasında sıkışmış,
geçimini hayvanımla sağlayan bir köyse ve ben kesilmiş vajina ve
meme uçlarıyla dolu bir küvette uyanıyorsam eğer bir sabah, bil
ki kötüyüm bil ki çok çirkinim; bil ki çok ağlamışımdır
insanlar mutlu olduğunda. Oysa ne güzel şeydi kucaklamak seni
alkolün geniş kollarıyla. Uzanmak Güneydoğu'da panzerin üzerine
boylu boyunca. Dudaklarım sökülüyor iskeletinden. Beni
Mississipi'ye gönderiyorlar seni Nil'e. Balık tutacağız unutmak
için. Birbirimizi unutmak için balık tutacağız.
Sonuçta sen
hiç bir zaman bir peri masalı yaşamadın. Mutsuzluğun ne olduğunu
en iyi bilen kadın sensin belkide bu yüzden. Sinekten ya da uçan
diğer böceklerden ne farkı vardı ki perilerin, bir bar çiçeğine
konmamaları dışında? Mutsuzluğunu mutluca yaşıyorsun sen.
Dünyanın en komik şeyi; karşında durup, CD çaların play tuşuna
bıcağımla dokunarak çalan ilk Nick Cave parçası eşliğinde
kendimi doğraya doğraya parçalara ayırmamdır senin için. Gidip
bir ülkeye başbakan olsam günlerce ağlayacaksın belki de. Sen
bir çiçeğe işlenmiş insan silüetisin bu yüzden. Kötüsün.
Çirkinsin. Korkunç bir makyajsın yeryüzüne çizilmiş. Her gece
bir şaraba üzüm doğrarken uçurumlarımdan aşağı itilmiş. Ne
güzel öperdin beni, ben tirenlerin altında kalırken. Ne güzel
okşardın zebraları, biz suyu korku ile geçerken.
Çirkinim
benim, şapşalım; bu yaranın altında gömü yok. Daha önce bir
başka sevişme uğruna terk ettiğim kadınların kemikleri, saç
telleri ve iç çamaşırları var. Bu da aklımın çeyizi olsun,
sen onu mutsuzluğuna kaçırırken.