25 Mayıs 2012 Cuma

Renkler ki Pembeyaz


istanbul’u tak yakana,
ben seni tanırım.
inan,
kimse yüz çevirip bakmıyor bile,
çılgın kalabalıklar arasında eli usulca yüreğime değen
suratı öptükçe pembe,
boynu sevildikçe çınar kadına.

gel, tanı beni.
yüzüm sana aydınlık.
sonradan düşme üzerime gece.
otur aklıma.
kaşlarımın arasından sev beni
sonrada oradan vur bir gelincikle.
toprağın yanağına bir yaş gibi,
sertçe düşsün sırtımdaki cesetler,
eriyen kar gibi tabelasız hayatlarda şimdi ölüm
mazbut, sessiz bir o kadar gizlice.

ben ki, her seferinde hangi yumurtadan çıktığını şaşıran sürpriz.
bazen yan etkisi meçhul bir hap.
öylece yuttun beni.

al şimdi!!!
kanlı bir eylül sofrası oldu
midene lök diye oturan bu doğmamış çocuk.
patikler ör deliliğe
düdükler al,
tulumlar diktir pazarları ölü gibi kokan eminönü’ ye.
kız olursa adı Nar
erkek olursa adı Ar*
onun göbek bağına kanla kurulmuş teleferiğinde
cehennemi arzulayan bir adam
cenneti arzulayan bir kadın
henüz söylemediğim delikanlı sözler de var;

göz gibi
-ler gibi
-in gibi…

gözlerinden korkarım
gözlerinden çok korkarım bir gün herkes oradan düşüp ölecek diye.
istanbul’u giy aklına
ben seni tanırım.
bir hastalık gibi yayılırım yemyeşil kahırlarda
unutarak her şeyi.

uzun yağmurlar ıslandık.
çok uzun sevişmelerden arta kaldık.
redif;
adına mil çekilmiş yaralı bir askerim artık kollarında
kan damlıyor üniformamın söküklerinden
sarhoş, bir aşkın durmadan yenmiş tırnaklarına.
“gidin, burada bırakın beni”

batan sandalı su üzerinde biraz daha tutabilmek için
denize atılması gereken ilk ağırlığım, kafiye;
“atın, burada terk edin beni.”





Ar: Ateş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder