25 Mayıs 2012 Cuma

m ü z d e l i f e





kimse bir şehirde sokak lambaları kadar yalnız değildir.
hele bir de ışıkları yanmıyorsa.



kalbinin rakımı düşük yamaçlarından bir aşk tırmandı
yüreğimin engin doruklarına doğru.
elimde bir tabak özlemek,
kalbine yatılı misafir geldim.
kırmızı bir kar düştü dudaklarıma göğün yırtık cebinden.
uyuyordun.
köprü ve viyadüklerden önce titredim.


bitmeyen bir heyecan azad etti doğaya
rengini karanfilden alan güç.
Çilek bahçelerinden geçtim, sersefil.
bir görmek vardı,
yanık telleriyle koca bir yalnızlığı aydınlatan kemanı.
bir duymaktan da ürkünç.

gözlerin için yaşamış bir hayat bırakıyorum eşiğine her sabah.
gözlerin için yazılmış birkaç balad bırakıyorum eşiğine
sarhoş bir yıldıza tutunup, onun aydınlığında.
kulağına tırmanıyor etimden kopmuş son gök cismi.
yüreğe aşk diyor.
yüreği aç.
aşk, paspasın altında.

karın üzerine uzanmış fırtına hoplatıyor içimdeki cereyanı /
aşk-ı refleks!
çoğu kez dalganın karaya vurduğu gece gibi yaralı
sular çekildikten sonra daha bir Sevdalı.
kalabalık bir konçertodan aşağı bırakıyor kendini heves.


doktorun kapatmaya çalıştığı bir ameliyat söküğüne karşı duyduğu platonik endişenin
içini kemiren bir ur gibi yayılıyorum şimdi tabiatın bedenine.
ansızın, dupduru bir şafağın varlığından söz açıyor ayna.
gör işte!
hastayım sana!
ve artık bir ada boyu uzağız suyun bize küs ağırlığına.
bir daha hatırlanmayacak olmanın endişesiyle,
şarjörüne doldurduğu mutlu bir masal sıkıyor kalbine,
cepheden kurtulan o son hatıra.
bizimle birlikte dönüyor cennetin o ılık ellerine,
tasavvuf yorgunu, yemyeşil bir mevlana.


Sevda,
kimse bu şehirde bir peygamber kadar yalnız değildir
kendisine inen kitap, aşk kokuyorsa.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder