25 Mayıs 2012 Cuma

Melek Kokan Sardunya


gidiyor toprağın flu bakışlarına terslenmiş yanım.
akıntının ay kısmına vuruyor sırayla,
çarşambadan, perşembeye üşüyen cesetler.
dişlerimin arasında, hâlâ kalp atışlarını saat tiktağı sandığım kadınların,
geceyle gündüz arasındaki bir yere sıkışmış gözlerinden
terk edilmiş avluma taşan renkler.

oysa essiz ve cesur bir rüzgarı arkana alıp,
kıpkırmızı sığınmıştın,
dişlerinin tenimde morarttığı o yeni ülkeye.
kusursuz şehirler düştü ceplerinden göğsüme,
bir tebeşir beyazlığıyla yanık yanaklarıma kusursuz ve estetik tokatlar.
siperdeki tek arkadaşım alnına dayıyor namluyu.
yalnız kalıyoruz,
ben ve savaştan çok, karanlıktan korkan atlar.
Ne bir kabus ne de bir pembe tirat şimdi
konserve kutusuyla kesmeye çalıştığım.
uyandım;
topu topu farklı yataklarda, aynı hayatlara uzanan ayaklar.


doğaya sızıyorum... aramızda hiç olmamış o yüzyıllık barajdan.
önce dudaklarına, sonra kadınlığına sığınmış mahçup bir su birikintisi oluyorum.
al beni şeytanın gözüne yaş niyetine sok.
al beni uçurumlara fırlat.
bir masal yap beni hiç bir dudağa yapışmamış...
ne yazık, benim sana bir kıyım bile yok.
bir ameliyat izi taşır gibi taşıyorum karanlığı suratımda.
gündüz, gece yarısına göç veriyor.
aklım cinnete.
elimde, melek kokan sardunya.


henüz birkaç aylık sevgililerin ayı parlak bir oyuncak sanması gibi
ahmak ahmak tırmanmaya çalışıyorum kalbin kayalıklarını.
tepemde,
başımın etini köpekleri kovalamak için kullanan bir aşk.
sarhoş bir tanrı, ölülerin süslediği daracık bir sokakta
üzerine geçirdiği siyah bir kaderin ardına gizlenmiş
seni kusuyor aydınlığın kirli taşlarına.
sarhoş oluyorum.
bir melek, arkasına bakmadan alalacele kaçıyor sonra bu şehirden.
ben, sessiz sedasız,
terk edilmiş bir cennet kokuyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder